Ana içeriğe atla

Çalar Saatin tarihi ilk kim buldu mucidi kimdir kim icat etmiş nerde nasıl icad etmiş

Mekanik ilk saatle ilgili bilgilere, Çin İmparatorluk Sarayı’nın ünlü öğretmenlerinden Su Sung’un “Hsin I Hsiang Fa Yao” adlı kitabında rastlıyoruz. Sung’un kitabında, şemalarla tarif ettiği saat, 3 metre yüksekliğindeydi. Zembereği, su gücüyle hareket ediyordu… 1088 yılında yapılan bu saatin arkasında, gerekli ayarlamaları yapabilmek için bir de kapak vardı.
ilk çalar saat

Almanya’da Würzburg kentinde, 1350-1380 yılları arasında yapılan ilk çalar saat duvara aşılabilecek şekilde planlanmıştı. Bu saat, halen Würzburg’daki Mainfrankisches Müzesi’nde muhafaza edilmektedir. Ortaçağ’da çalar saatler, özellikle manastırlarda yaygın bir biçimde kullanılıyordu. Zira, buralarda belirli zamanları kaçırmamak gerekiyordu.
İlk sarkaçlı saat
Hollandalı bilim adamı Christian Huygens, 1656 yılı Aralık ayında, Lahey’de ilk sarkaçlı saati yaptı. Saatin çalışma prensibi, 70 yıl önce Galileo tarafından belirlenen salınım hareketleri esasına dayanıyordu. Sarkaçlı saatlerin ticari amaçla üretimi ise Huygens’in ustası Samuel Coster tarafından 1658 yılında gerçekleştirildi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pekmezin tarihi ilk kim buldu mucidi kimdir kim icat etmiş nerde nasıl icad etmiş

Pekmez çeşitli meyve sularının ateşte kaynatılarak koyulaştırılması sonucunda meydana gelen normalden biraz daha fazla koyu  kıvamda meyve suyudur. Pekmezin ilk yapılış tarihi çok eskilere dayandığından kesin bir tarih vermek mümkün değildir. Bazı tarihi kaynaklarda Orta Asya’da yaşayan topluluklar arasında pekmezin var olduğu bilinmektedir. Pekmez Anadolu, Orta Doğu, Asya ve Güneydoğu Avrupa’da yapılan ve zevkle yenen bir ekmek katığıdır. Özellikle Türklerde pekmez yapımı çok ileri gitmiştir.

Sünnet mevlüdünde okunacak dua

Sünnet mevlüdünde okunacak dua اَعُوذُ بِالِّٰهل مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجي۪مِ بِسْمِ الِّٰهل الرَّحْمٰنِ الرَّحي۪مِ اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَم وَ الصَّ ةَالُ وَالسَّ مَالُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه وَ اَصْحَابِهِ اَجْمَع رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق إِمَامًا اَللّٰهُمَّ أَكْثِرْ ماَلَهُ وَوَلَدَهُ وَباَرِكْ لَهُ في۪مَا أَعْطَيْتَهُ Okunuşu: “E’ûzü billâhi mineş-şeytânir-racîm. Bismillâhir-rahmânir-rahîm. Elhamdülillâhi rabbil-‘âlemin. Vas-salâtü ves-selâmü ‘alâ rasûlinâ Muhammediv ve ‘alâ âlihî ve eshâbihî ecma’în. Rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zürriyyâtinâ kurrate a’yunin vec’alnâ lil-müttekîne imâmâ. Allâhümme eksir mâlehû ve veledehû ve bârik lehû fî mâ a’taytehû.” Anlamı: “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Rahman ve Rahim Allah’ın adı ile. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e âl ve ashabının hepsine salât ve selâm olsun. Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı biz