Tahılları öğütüp un hâline getiren makina ve faaliyette bulunduğu yer. Taş ocakları, mâden ocakları, mâdeni eşya îmâlâthânelerinde kullanılan çeşitleri
vardır. Kahve çekmek için dükkânlarda bulunan büyük ve evlerde kullanılan küçük el değirmenleri de eskiden beri bilinir. Değirmenin çok eski bir mâzisi vardır. Günümüzden yıllarca (4-5 bin yıl) önce rüzgâr vâsıtasıyla işleyen yel değirmenleri olduğunu çeşitli kaynaklar bildirmektedir.
Târihi bilgilere göre, ilk insanlar tâneli cisimleri (buğday, arpa vs.), bilhassa ekmek yapımında kullanılan buğdayı, içi oyulmuş taş havanlarda döğerek öğütürlerdi. Daha sonra sert taşları yontarak değirmen taşları yapıldı ve buğday, iki silindir biçimi olan kaya arasında öğütülmeye başladı. Bunda
taşlardan birisi yerinde sâbit olup, diğeri onun üzerinde su kuvveti ile dönerek öğütme işini yapmaktadır. Öğütülen buğdaylar un hâline gelmekte ve sonra taşın yüzündeki yivlerin etkisiyle dışarı atılmaktadır. Dışarı atılan un, çuvallara doldurulmaktadır. Taşların döndürülmesi yoluyla sağlanan
öğütme gücü, değirmenlerin bu metotla gelişmesinin tekâmülünü hazırladı. Taşların dönmesini sağlamak bakımından da sırasıyla önce insan, sonra hayvan, daha sonra da rüzgâr ve su güçlerinden istifâde edildi. Bugünkü teknoloji, değirmenlerin işleyişini önce su buharı makinalarına, sonra elektrik motorlu değirmen makinalarına tekâmül ettirerek modern hâle getirdi. Bu yeni makinalar aylarca kesintisiz
çalışabilecek kapasitede otomatik çalışan ve verimi çok olan makinalardır. Bunlarla seri çalışmalar
yapılmakta, bugün un değirmenlerinde buğday önce yıkanıp kurutulmakta, sonra kırılıp ayrılmakta
(kefeği, oğulcuğu, besleyici kısmın ayrılması), öğütülerek un hâline getirilip el değmeden paketlenip
satışı yapılmakta ve yurdumuzda başka ülkelere de un ihrâc edilmektedir.
vardır. Kahve çekmek için dükkânlarda bulunan büyük ve evlerde kullanılan küçük el değirmenleri de eskiden beri bilinir. Değirmenin çok eski bir mâzisi vardır. Günümüzden yıllarca (4-5 bin yıl) önce rüzgâr vâsıtasıyla işleyen yel değirmenleri olduğunu çeşitli kaynaklar bildirmektedir.
Târihi bilgilere göre, ilk insanlar tâneli cisimleri (buğday, arpa vs.), bilhassa ekmek yapımında kullanılan buğdayı, içi oyulmuş taş havanlarda döğerek öğütürlerdi. Daha sonra sert taşları yontarak değirmen taşları yapıldı ve buğday, iki silindir biçimi olan kaya arasında öğütülmeye başladı. Bunda
taşlardan birisi yerinde sâbit olup, diğeri onun üzerinde su kuvveti ile dönerek öğütme işini yapmaktadır. Öğütülen buğdaylar un hâline gelmekte ve sonra taşın yüzündeki yivlerin etkisiyle dışarı atılmaktadır. Dışarı atılan un, çuvallara doldurulmaktadır. Taşların döndürülmesi yoluyla sağlanan
öğütme gücü, değirmenlerin bu metotla gelişmesinin tekâmülünü hazırladı. Taşların dönmesini sağlamak bakımından da sırasıyla önce insan, sonra hayvan, daha sonra da rüzgâr ve su güçlerinden istifâde edildi. Bugünkü teknoloji, değirmenlerin işleyişini önce su buharı makinalarına, sonra elektrik motorlu değirmen makinalarına tekâmül ettirerek modern hâle getirdi. Bu yeni makinalar aylarca kesintisiz
çalışabilecek kapasitede otomatik çalışan ve verimi çok olan makinalardır. Bunlarla seri çalışmalar
yapılmakta, bugün un değirmenlerinde buğday önce yıkanıp kurutulmakta, sonra kırılıp ayrılmakta
(kefeği, oğulcuğu, besleyici kısmın ayrılması), öğütülerek un hâline getirilip el değmeden paketlenip
satışı yapılmakta ve yurdumuzda başka ülkelere de un ihrâc edilmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder