Ana içeriğe atla

Telsizin tarihi ilk kim buldu mucidi kimdir kim icat etmiş nerde nasıl icad etmiş

Nakil vâsıtası olarak tel yerine uzay ortamını kullanarak ses, söz, yazı ve resim şeklindeki haberlerin birbirinden uzak noktalar arasında karşılıklı olarak alınıp verilmesini sağlayan cihaz. Bir çeşit telekominikasyon aracıdır. Telekominikasyon tekniği târih boyunca çeşitli merhalelerden geçmiş, fakat asıl büyük gelişmeler elektrikten faydalanma ile 19. asırda gerçekleşmiştir. Telefon ve telgraf gibi telli  bağlantılardan sonra nihâyet nakil ortamı olarak uzay kullanılarak telsiz irtibatla haberleşme sağlanmıştır.

İtalya’nın Bologna kentinde Guglielmo Marconi tarafından geliştirildi. Marconi, ilk deneylerini 1894 yılında Bologna’nın 11 mil uzağında, babasının köyü Villa Grifone’ de yaptı. 1895 Eylül’üne doğru, deneylerini sokağa yansıtmaya başladı. Kardeşi Alfonso, alıcı setiyle uzaklaşırken, Guglielmo da vericinin mors anahtarıyla oynuyordu. Sonuç başarılı olursa, Alfonso beyaz bir bayrak sallayarak mesajı aldığını belirtiyordu. Ancak, bunların hepsi açık havada, arada engel olmadan yapılan deneylerdi. Guglielmo da gerçek başarıyı, ses dalgalarını, dağları ve tepeleri aşırtarak daha uzak yerlere gönderebilirse göstereceğine inanıyordu. Çok geçmeden Alfonso, beyaz bayrağı bir yana attı, Alıcıyla birlikte yanına bir de av tüfeği aldı ve Villa Grifone’nin ardındaki tepeyi dolandı. Bir süre sonra Guglielmo, evdeki odalardan birinden sinyal göndermeye başladı. Birkaç dakika geçmişti ki, bir tüfek sesi duyuldu. Bu ses, daha sonra Sir William Preece’in söylediği gibi, “O güne dek ulaşılamaz olarak görülen yerlere telgraf haberleşmesinin ulaşabileceğinin” müjdecisiydi. Villa Grifone’deki başarılı denemeden sonra Guglielmo Marconi, buluşunu İtalyan Posta ve Telgraf Bakanlığı’na önerdi. Ret cevabı alınca, yaptığı yeni aygıtla birlikte İngiltere’ye göç etti. O dönemde İngiltere, dünyanın en büyük denizcilik gücüne sahipti ve radyo dalgalarıyla haberleşmenin getireceği yararları en iyi değerlendirebilecek ülkeydi. 1896 yılının Şubat ayında geldiği İngiltere’de ilk düş kırıklığına uğradı. Hoyrat bir gümrük görevlisi, Guglielmo’nun vericisini bir casusluk aygıtı sanarak parçaladı, sahibine de “Pis İtalyan anarşisti” diyerek hakaret etti.
Marconi, yanında getirdiği annesi ile birlikte, Londra’da bir oda tuttu ve oraya yerleşti. 2 Haziran 1896 günü de, bulduğu bir metodun tescili ricasıyla Patent Bürosu’na başvurdu. Metodunu tanıtırken şöyle yazmıştı dilekçesine: “Bu yöntemle, elektriksel hareketler ya da bildiriler, havada, karada ya da denizde, yüksek frekanslı elektriksel devinimler aracılığıyla iletilebilirler,” Çok geçmeden kendisini Londra Postanesi’nin Başmühendisi Sir William Preece’nin karşısında buldu. Sir Preece, 21 yaşındaki bu İtalyan gencine ve onun buluşuna büyük bir ilgi göstermekle kalmadı, bilimsel çalışmalarını sürdürebilmesi için Marconi’ye her türlü desteği sağladı.
12 Aralık 1896 günü, Londra’da Toynbee Hall’de telsiz cihazının ilk tanıtımı yapıldı. Ertesi yılın Temmuz ayında, Marconi tarafından kurulan Wireless Telegraph and Signal Co. Ltd. adlı şirket, telsiz ve telsiz istasyonu ile radyo malzemeleri üretmek için faaliyete geçti. İlk sürekli telsiz istasyonu, Isle of Wight’ da, Ahım Körfezi’ndeki Needles Hotel’da 1897 yılının Kasım ayında kuruldu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pekmezin tarihi ilk kim buldu mucidi kimdir kim icat etmiş nerde nasıl icad etmiş

Pekmez çeşitli meyve sularının ateşte kaynatılarak koyulaştırılması sonucunda meydana gelen normalden biraz daha fazla koyu  kıvamda meyve suyudur. Pekmezin ilk yapılış tarihi çok eskilere dayandığından kesin bir tarih vermek mümkün değildir. Bazı tarihi kaynaklarda Orta Asya’da yaşayan topluluklar arasında pekmezin var olduğu bilinmektedir. Pekmez Anadolu, Orta Doğu, Asya ve Güneydoğu Avrupa’da yapılan ve zevkle yenen bir ekmek katığıdır. Özellikle Türklerde pekmez yapımı çok ileri gitmiştir.

Sünnet mevlüdünde okunacak dua

Sünnet mevlüdünde okunacak dua اَعُوذُ بِالِّٰهل مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجي۪مِ بِسْمِ الِّٰهل الرَّحْمٰنِ الرَّحي۪مِ اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَم وَ الصَّ ةَالُ وَالسَّ مَالُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه وَ اَصْحَابِهِ اَجْمَع رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق إِمَامًا اَللّٰهُمَّ أَكْثِرْ ماَلَهُ وَوَلَدَهُ وَباَرِكْ لَهُ في۪مَا أَعْطَيْتَهُ Okunuşu: “E’ûzü billâhi mineş-şeytânir-racîm. Bismillâhir-rahmânir-rahîm. Elhamdülillâhi rabbil-‘âlemin. Vas-salâtü ves-selâmü ‘alâ rasûlinâ Muhammediv ve ‘alâ âlihî ve eshâbihî ecma’în. Rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zürriyyâtinâ kurrate a’yunin vec’alnâ lil-müttekîne imâmâ. Allâhümme eksir mâlehû ve veledehû ve bârik lehû fî mâ a’taytehû.” Anlamı: “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Rahman ve Rahim Allah’ın adı ile. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e âl ve ashabının hepsine salât ve selâm olsun. Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı biz