Ana içeriğe atla

Sanskritçeyi İlk kim buldu icat etti mucidi kimdir tarihi

Sanskritçeyi kim buldu
Hint-Avrupa dil âilesinin Hint-Ârî koluna bağlı en eski
lisan. Sanskrit, kelime olarak “cilâlanmış”, “düzenlenmiş”, “kusursuzlaştırılmış” mânâlarını taşır.
Târihçiler Sanskritçeyi ilk konuşanların Hindistan, Hazar Denizi ve Ortadoğu’ya kadar yayılan çok
geniş bir topluluk olduğunu öne sürerlerken; bâzıları da bu lisanın hiçbir zaman dînî ve ilmî çevre
sınırlarını aşıp, halk tarafından kullanılmadığını iddiâ etmektedirler.
Sanskritçeyi konuşanların ilk vatanları Pencap (Yukarı İndus Vâdisi)tır. Burada Sanskritçenin en eski
şekli olan Veda lisanı ortaya çıkmıştır. M.Ö. 2. bin yılın ilk yarısına tekabül eden dönemde, Veda dili
gelişmiş, esneklik kazanmıştır. M.Ö. 1. bin yılda, Ganj Vâdisine kadar yayılan Hint-Ârî topluluğu bu
lisânı iyice benimsemiş ve daha sonra da Prakit denilen dil ortaya çıkmıştır. Bu arada komşu
kültürlerden birçok kelime ve kullanılış şekli de Sanskritçeye karışmıştır.
İlk gramer çalışmalarını ise M.Ö. 5. yüzyılın edip ve bilginleri yapmıştır. Araştırmacılar, Sanskritçeyi
hakîki zenginliğine kavuşturanların Panini adlı edebiyat bilgininin başını çektiği bir grup olduğunda
ittifak hâlindedirler. Ancak Panini’nin kurduğu gramer kuralları o devirde halkın hemen hemen
tamâmının konuştuğu Sanskritçenin Veda ve Prakit kollarından birçok yerde ayrılan bir Sanskritçeydi.
Devrin aydınları önlerine çıkan bu intizamlı lisanı memnuniyetle kabullenmişlerdir. Buna rağmen halk
hiçbir zaman Panini’nin gramerini benimsememiştir. Sanskritçe’nin asıl olarak ehemmiyet kazanması
bu dönemden sonra, Hint kutsal metinlerinin yazılmasıyla başlar. Genellikle devenegari harfleriyle
yazılan bu metinlerin Brahmi ve Haroşti harfleriyle yazılmış olanları da vardır. Ancak hepsinde de lisan
olarak Sanskritçe kullanılmıştır.
Sanskrit lisânı, yapı bakımından hem çekime hem de eklemelere imkân tanıyan bir dildir. Birçok dilden
farklı olarak kelimelerin birbirlerine defâlarca eklenmeleri mümkündür. Bu lisânda kelime
kombinasyonları nihâyetsizdir. A kelimesi, B kelimesi ve C kelimesiyle ABC, AABC, BCA vb. şeklinde
türetilebilecek yüzbinlerce kelime vardır ve hepsinin mânâları birbirinden farklıdır. Bu yüzden
Sanskritçe, kelime bakımından dünyânın en zengin birkaç lisânından biridir.
Veda, Prakit ve Sanskritçe’nin diğer lehçeleri yapı olarak Eski Yunanca ve Lâtinceye çok
benzemektedirler. Bu benzerlik kelimelerde görüldüğü gibi sıfat, fiil, zamirlerde de mevcuttur. Yine
çoğullandırma, cisimlerin tasnifi (feminine, masculine, nötr); nominatiflik, akkusatiflik, vokatiflikte,
yardımcı fiillerde (pasif, aktif, kozatif, desideratif) ve zamanlarda da çok büyük bir paralellik
görülmektedir.
Sanskritçenin en son hâlinde 15’i ünlü, 37’si ünsüz olmak üzere toplam 52 harf vardır. Bunlar da kendi
aralarında genizden çıkma, bükümlü vs. gibi bölümlere ayrılmaktadırlar.
Günümüzde halk tarafından kullanılmayan Sanskritçeyi öğrenenler, bu lisandan Hint târih ve dînini
araştırma alanında faydalanmaktadırlar.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pekmezin tarihi ilk kim buldu mucidi kimdir kim icat etmiş nerde nasıl icad etmiş

Pekmez çeşitli meyve sularının ateşte kaynatılarak koyulaştırılması sonucunda meydana gelen normalden biraz daha fazla koyu  kıvamda meyve suyudur. Pekmezin ilk yapılış tarihi çok eskilere dayandığından kesin bir tarih vermek mümkün değildir. Bazı tarihi kaynaklarda Orta Asya’da yaşayan topluluklar arasında pekmezin var olduğu bilinmektedir. Pekmez Anadolu, Orta Doğu, Asya ve Güneydoğu Avrupa’da yapılan ve zevkle yenen bir ekmek katığıdır. Özellikle Türklerde pekmez yapımı çok ileri gitmiştir.

Sünnet mevlüdünde okunacak dua

Sünnet mevlüdünde okunacak dua اَعُوذُ بِالِّٰهل مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجي۪مِ بِسْمِ الِّٰهل الرَّحْمٰنِ الرَّحي۪مِ اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَم وَ الصَّ ةَالُ وَالسَّ مَالُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه وَ اَصْحَابِهِ اَجْمَع رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق إِمَامًا اَللّٰهُمَّ أَكْثِرْ ماَلَهُ وَوَلَدَهُ وَباَرِكْ لَهُ في۪مَا أَعْطَيْتَهُ Okunuşu: “E’ûzü billâhi mineş-şeytânir-racîm. Bismillâhir-rahmânir-rahîm. Elhamdülillâhi rabbil-‘âlemin. Vas-salâtü ves-selâmü ‘alâ rasûlinâ Muhammediv ve ‘alâ âlihî ve eshâbihî ecma’în. Rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zürriyyâtinâ kurrate a’yunin vec’alnâ lil-müttekîne imâmâ. Allâhümme eksir mâlehû ve veledehû ve bârik lehû fî mâ a’taytehû.” Anlamı: “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Rahman ve Rahim Allah’ın adı ile. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e âl ve ashabının hepsine salât ve selâm olsun. Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı biz