Ana içeriğe atla

Çikolatanın tarihi ilk kim buldu mucidi kimdir kim icat etmiş nerde nasıl icad etmiş

Kakao kabuğunun içinden çıkarılan çekirdeklerin kurutulduktan sonra kavrulup öğütülmesiyle elde edilen, kuvvetli bir besin maddesi.
Kakao, dönerli fırınlarda kavrularak tatları ve kokuları güzelleştirilir. Kavrulan çekirdekler kırma makinasında ufalanıp küçük kırıntı hâline getirilir. Kırılma anında çekirdekten ayrılan ince kabuklar, makinanın sağladığı yel sâyesinde bir tarafa ayrılır. Fırında yakıt olarak kullanılır.
Elde edilen kakao
kırıntılarından çikolata yapılır. Kırıntılar ağır çelik değirmen taşları arasında öğütülerek yarı sıvı bir hamur hâline getirilir. Öğütme ânında meydana gelen ısı, kırıntılarındaki bitki yağını eritir, hidrolik cendereler kakao yağı denen bu yağı hamurdan ayırır. Yağdan ayrışan hamur, kalıplara dökülerek,
soğuduktan sonra, acı çikolata elde edilmiş olur. Kalıplar hâlinde elde edilen madde ince olarak öğütülür, piyasada satılır. Çikolataya biraz şeker, süt, kakao yağı, vanilya, tarçin katılarak özel bir tat verilir. Bunlar hususî bir makinada karıştırıldıktan sonra sıcak bir yerde bir müddet bekletilir. Daha
sonra özel makinalardan geçirilerek bildiğimiz çubuklar hâlinde çikolata elde edilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pekmezin tarihi ilk kim buldu mucidi kimdir kim icat etmiş nerde nasıl icad etmiş

Pekmez çeşitli meyve sularının ateşte kaynatılarak koyulaştırılması sonucunda meydana gelen normalden biraz daha fazla koyu  kıvamda meyve suyudur. Pekmezin ilk yapılış tarihi çok eskilere dayandığından kesin bir tarih vermek mümkün değildir. Bazı tarihi kaynaklarda Orta Asya’da yaşayan topluluklar arasında pekmezin var olduğu bilinmektedir. Pekmez Anadolu, Orta Doğu, Asya ve Güneydoğu Avrupa’da yapılan ve zevkle yenen bir ekmek katığıdır. Özellikle Türklerde pekmez yapımı çok ileri gitmiştir.

Sünnet mevlüdünde okunacak dua

Sünnet mevlüdünde okunacak dua اَعُوذُ بِالِّٰهل مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجي۪مِ بِسْمِ الِّٰهل الرَّحْمٰنِ الرَّحي۪مِ اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَم وَ الصَّ ةَالُ وَالسَّ مَالُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه وَ اَصْحَابِهِ اَجْمَع رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق إِمَامًا اَللّٰهُمَّ أَكْثِرْ ماَلَهُ وَوَلَدَهُ وَباَرِكْ لَهُ في۪مَا أَعْطَيْتَهُ Okunuşu: “E’ûzü billâhi mineş-şeytânir-racîm. Bismillâhir-rahmânir-rahîm. Elhamdülillâhi rabbil-‘âlemin. Vas-salâtü ves-selâmü ‘alâ rasûlinâ Muhammediv ve ‘alâ âlihî ve eshâbihî ecma’în. Rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zürriyyâtinâ kurrate a’yunin vec’alnâ lil-müttekîne imâmâ. Allâhümme eksir mâlehû ve veledehû ve bârik lehû fî mâ a’taytehû.” Anlamı: “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Rahman ve Rahim Allah’ın adı ile. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e âl ve ashabının hepsine salât ve selâm olsun. Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı biz