Ana içeriğe atla

Tiyatronun tarihi ilk kim buldu mucidi kimdir kim icat etmiş nerde nasıl icad etmiş

Bir sahnede, seyirciler önünde oyuncuların temsil etmesi maksadıyla yazılmış edebî eser. Yunanca “theatron”dan doğmuştur. Eskiden temsil verilen yer
mânâsına gelirken, daha sonra temsil edilen eser olarak da kullanılmıştır. Temsil yeri ve eser, tiyatronun edebiyât ögesidir. Bu edebiyât ögesi yanında tiyatro kavramı içine oyunculuk, sahne düzeni, ışıklandırma, dekor, kostüm, müzik, dans gibi unsurları da katmak gerekir.
Tiyatronun diğer edebî eserlerden en önemli farkı; diğer edebî eserler okumak ve dinlemek için
yazılmışken, bunun sahnede seyirci önünde oynanmasıdır.
Taştan yapılan ilk tiyatro binâları M.Ö. 4. yüzyılda görüldü. Yunan tiyatrosu bir tapınaktaydı. Ortaçağ ve 16. yüzyıl batı dünyâsının kiliselerinde, âyin yapmak, İncil’deki hikâyeleri oynamak için tahtadan sahneler düzenlenirdi.
Tiyatro, batıl inançlardan doğmuştur. Aristoteles, tiyatroyu insan hareketlerinin bir taklidi, temsili sayar.
İnsanlar belli zamanlarda yaptıkları törenlerde, tapındıkları tanrıları, ilâhları temsil etmek için maske  kullandılar. Avrupa’da M.Ö. 40-10 bin yıl önceden kalma mağara resimlerinde el ve yüzlerine hayvan  postu geçirmiş, hareket hâlinde insanlar görülmektedir. Bunlar ilk tiyatro örnekleri sayılabilir. Şamanist
törenlerde, şaman, bir ilâhın temsilcisidir. M.Ö. 6. yüzyılda, eski Yunan’da, şarap tanrısı Dionysos için düzenlenen törenlerde, şenliklerde bir koro dithyrambos şarkıları söyler, maskeli kişiler sahnede
oynardı. Böylece bâzı değişikliklerle Avrupa tiyatrosunun temeli atılmış oldu. Dionysos cümbüşlerinde
sergilenen azgın ve utanç verici sahneler trajedi (tragedya) adını aldı. Trajedilerde kader, ahlâk, töre
anlayışı daha sonraları da eski Yunan felsefe ve kültürüne göre anlatıldı. M.Ö. 5. yüzyıldan îtibâren
ortaya çıkan komedilerse Dionysos törenlerine trajedilerden daha çok bağlıdır. Yunanca komos
(eğlence, şenlik) kelimesinden türeyen komedide soytarılık, hokkabazlık, ahlâksızca münâsebetler,
bahar âyinleri, Atinalıların erotik yaşayışları oldukça geniş yer tutar. Öyle ki 10.000, 20.000 kişilik bir
şehir halkının, kitle hâlinde bu şenliklere katıldığı görülmüştür. Her yıl Almanya ve Brezilya gibi
ülkelerde düzenlenen faşing ve karnaval eğlenceleri bu çeşitten tiyatro geleneğinin günümüzdeki
görüntüsüdür.
İtalya’ya tiyatro, Roma döneminde Yunanlılardan sıçramıştır (M.Ö. 3. yüzyıl). Yunan tiyatrosunun bir
taklidi olan İtalya tiyatrosunda şehir halkının kitle hâlinde katılma oranı Yunanistan’dan daha da
fazladır. Trajedinin yıkıntıları arasından doğan Pandomima (pantomim: müzikli, danslı, sözsüz oyun)
Roma’da gelişmiş bir seyirlik türüdür.
Ortaçağda Hıristiyanlık, kendi inancının tiyatrosunu kurdu. Akrobatlar, soytarılar yapılan şenliklerde ve
sarayda halkın ilgisini çekmesine rağmen, kilise ve manastırlarda kendi oyunlarını sergiledi (10-13.
yüzyıllar). 15-16. yüzyıllardaysa profesyonel topluluklar sahnede görüldü.
Rönesans tiyatrosu (15. yüzyıl) İtalya’da başladı, İngiltere’de önem kazandı. İtalya, reform hareketi
dışında kaldığından kilise tiyatrosu (âyin oyunu)nu devam ettirdi. Avrupa’da 16. yüzyıl sonlarında
düşünce, ahlâk ve inanç çatışmaları yeni boyutlar kazandı. İngiltere’de toplumun her kesimine
seslenen Shakespeare’nin oyunlarını zenginler destekledi (1590). Fransa’da tiyatro topluluklarının
yaygınlaşması 16. yüzyıla rastlar. Corneille ve Racine konularını Yunan-Roma mitolojilerinden alır.
Moliere, halk tiplerini seçer ve modern komedinin kurucusu olur.
On sekizinci yüzyıl Avrupa tiyatrosu, orta sınıfa seslenir. Ahlâkî anlayışla rönesans öncesinin kilise
tiyatrosunu andırır. Âile konuları ve hissîlik ön plâna çıkar. Klâsik trajedi, daha çok operada görülür.
Komediler, bu yüzyılın en tutulan türü olur.
On dokuzuncu yüzyıl romantizmi tiyatroyu değil de şiiri etkiledi. Ancak Almanya’da romantik tiyatro
hayli iddialıydı. Schiller, Goethe ve Wagner Almanya’da; Hugo ve Alfred de Musset Fransa’da;
Strindberg İsveç’te; Ibsen Norveç’te; Çehov ve Maksim Gorki Rusya’da; G. Bernard Shaw İrlanda’da
sivrilen isimlerdir.
Yüzyılın sonlarında, ciddî tiyatro eğilimleri görüldü: “Gerçekçilik”ten, “simgecilik, izlenimcilik, doğalcılık,
gelecekçilik ve dışavurumculuk” gibi modernist akımlara geçildi. Bu tür oyunlar kolayca seyirci
çekemedi. Bu yüzden “bağımsız tiyatro” adıyla “bağımsız, hür, tenkidî, karamsar” vs. kavramları
yüklenen hareketler başladı.
Günümüz dünyâ tiyatrolarında “gerçekçilik” akımı ve sahne düzeniyle oyunculukta Rus Stanislavski’nin
“tabiîci” anlayışı devam etmektedir. Ancak, karşı akımlar bu “gerçekçi, sâhici dekor ögeleri” yerine
tecrübî tiyatroyu uygulamaya koymuşlardır (İsveçli tasarımcı Adolphe Appia, İngiliz yönetmen Gordon
Craig).
Tecrübî tiyatroda; yalın-basit bir sahnede, dramatik sahneler jestlerde toplandı ve çok özel bir
ışıklandırma yöntemi kullanıldı. Artık tiyatro ve oyunculuk, tamâmen sembolik bir düzenden ibâretti:
Buna“soyutlamaya dayalı(mücerret, abstre) dışavurum anlatımı” dendi. Craig’in tâkipçisi “gerçekçi”
Rus Meyerhold ise oyuncuyu kişiliksiz, süper-kukla (biyomekanik oyuncu) durumuna soktu. Aynı
“gelecekçilik” akımı İtalya’da da etkili oldu. Makinayı ve mekaniği bir inanç hâline getiren “İtalyan
gerçekçileri” seyirciyle oyun arasındaki gizli duvarı yıkmaya yönelik, kışkırtıcı oyunlar sergilediler.
Modern tiyatro, Almanya’da “dışavurumculuk” biçiminde ve aşağı yukarı aynı anlayıştadır. Yine rûhî
gerilimler ve iç çatışmalar sahnede yer alır (Ernst Toller; Makina Kırıcıları, 1922). Yahûdî asıllı, Alman
oyun yazarı Bertholt Brechth (1898-1956) siyâsî ve marksist anlayışını epik tiyatro türüyle ortaya
koyar. Epik tiyatroda oyuncu, belli bir bildiriyle ortaya çıkar. Dekor, seyirciyi uyaracak biçimdedir.
Oyuncuyla-seyirci arasındaki tartışma ortamı dâimâ canlı tutulur. Seyirci, mizah yoluyla düşünmeye
yöneltilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pekmezin tarihi ilk kim buldu mucidi kimdir kim icat etmiş nerde nasıl icad etmiş

Pekmez çeşitli meyve sularının ateşte kaynatılarak koyulaştırılması sonucunda meydana gelen normalden biraz daha fazla koyu  kıvamda meyve suyudur. Pekmezin ilk yapılış tarihi çok eskilere dayandığından kesin bir tarih vermek mümkün değildir. Bazı tarihi kaynaklarda Orta Asya’da yaşayan topluluklar arasında pekmezin var olduğu bilinmektedir. Pekmez Anadolu, Orta Doğu, Asya ve Güneydoğu Avrupa’da yapılan ve zevkle yenen bir ekmek katığıdır. Özellikle Türklerde pekmez yapımı çok ileri gitmiştir.

Sünnet mevlüdünde okunacak dua

Sünnet mevlüdünde okunacak dua اَعُوذُ بِالِّٰهل مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجي۪مِ بِسْمِ الِّٰهل الرَّحْمٰنِ الرَّحي۪مِ اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَم وَ الصَّ ةَالُ وَالسَّ مَالُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه وَ اَصْحَابِهِ اَجْمَع رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق إِمَامًا اَللّٰهُمَّ أَكْثِرْ ماَلَهُ وَوَلَدَهُ وَباَرِكْ لَهُ في۪مَا أَعْطَيْتَهُ Okunuşu: “E’ûzü billâhi mineş-şeytânir-racîm. Bismillâhir-rahmânir-rahîm. Elhamdülillâhi rabbil-‘âlemin. Vas-salâtü ves-selâmü ‘alâ rasûlinâ Muhammediv ve ‘alâ âlihî ve eshâbihî ecma’în. Rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zürriyyâtinâ kurrate a’yunin vec’alnâ lil-müttekîne imâmâ. Allâhümme eksir mâlehû ve veledehû ve bârik lehû fî mâ a’taytehû.” Anlamı: “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Rahman ve Rahim Allah’ın adı ile. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e âl ve ashabının hepsine salât ve selâm olsun. Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı biz